Sokak hayvanlarının Türkler ile yüzlerce yıl öncesine dayanan dostluğu

 

Son dönemde sokak hayvanlarına yönelik yapılan “sözde?” düzenlemeler ve ardından yaşanan üzücü olaylar vicdanlarımızı çok derinden yaraladı. Daha ötenazi şokunu atlatamamışken, bu sefer de Niğde ve Ankara Altındağ’da ortaya çıkan skandal bize tam manası ile “insanlık bitmiş” dedirtti. Skandalın ortaya çıkmasının ardından yalanlama çabaları, yetkililerden itirazlar havada uçuşadursun, onlarca masum can, onlarca melek hunharca katledilerek yok edildi. Herkes tabii ki, kendi vicdanından sorumlu ancak bu acıyı bu canlara yaşatan insanoğlu aynı acıyı yaşamadan durur mu? İlahi adalete sonuna kadar güvenen ben, cezalarını bu dünyada olmadı ahirette bulacaklarına inananlardanım.

Şu an buradan yazmak bile inanın o karar manasız geliyor ki… Sosyal medyadan hepimiz sesimizi yükselttik, olmaz, olmamalı, yapılmamalı, yapmaz bunu bizim büyüklerimiz dedik… Ama oldu… Katliam yasası onaylandı… Sokak hayvanları toplatılacak dendi. Yetmedi sahiplenilemezse kılıfına uydurulup yaşama hakları da ellerinden alınacak.

Bunlar zaten bildiğimiz şeyler… Bunları hatırlatmak için yazmadım zaten bu yazıyı. Başka bir şeyi hatırlatmak istedim. Sokak hayvanları ve Türklük bağını hatırlatmak istedim. Burada da kendi yorumumu asla katmadan, yapay zekanın bile size saniyeler içinde döktüğü arşivlenmiş bilgileri olduğu gibi paylaşıyorum.

Yapay zekaya şu soruyu sordum.

“Türkler için sokak hayvanları ve sokak köpekleri ne ifade ediyor?” dedim.

İşte yapay zekanın bu konu ile ilgili verdiği cevap…

“Türklerin tarihinde köpekler ve sokak hayvanları, özellikle kediler ve kuşlar, önemli bir yere sahiptir. Bu önem, hem tarihsel hem de kültürel kökene dayanır.

Göçebe Kültüründen Gelen Yakınlık

Türkler, Orta Asya’daki göçebe yaşam tarzından gelen bir hayvancılık kültürüne sahiptir. Bu kültürde, köpekler sürüleri korumak için vazgeçilmez bir yardımcıydı. Aynı zamanda köpekler, ailelerin koruyucusu olarak da görülürdü.

Türklerin Orta Asya’dan Anadolu’ya göçleri sırasında, köpekler ve diğer hayvanlar, yol arkadaşları olmuş, avcılık ve koruma görevlerinde kullanılmıştır.

İslamiyet ve Hayvan Sevgisi

İslamiyet’in kabulüyle birlikte, hayvanlara karşı merhamet ve şefkat daha da önem kazanmıştır. Peygamber Hz. Muhammed – SAV hayvanlara karşı duyduğu sevgi ve onlara iyi davranılmasına yönelik tavsiyeleri, Osmanlı döneminde de bu anlayışın devam etmesine yol açmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu’nda hayvanlara yönelik özel vakıflar kurulmuş ve bu vakıflar, sokak hayvanlarının beslenmesi ve korunması için çalışmıştır.

Sokak Hayvanları ve Osmanlı İmparatorluğu

Osmanlı döneminde sokak hayvanlarına büyük bir değer verilmiştir. Özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde, sokak köpekleri şehir hayatının bir parçası olarak kabul edilmiştir.

Sultan II. Mahmud döneminde sokak köpeklerinin toplatılması ve Hayırsızada’ya gönderilmesi girişimi, halkın büyük tepkisine yol açmıştır. Bu olay, Türk toplumunda sokak hayvanlarına duyulan derin bağlılığın bir göstergesi olarak kabul edilir.

Türk Kültüründe Hayvanlar

Türk halk kültüründe hayvanlar, masallar, hikayeler, atasözleri ve deyimlerde önemli bir yer tutar. Hayvanlar, bazen bir bilgelik kaynağı, bazen de bir sadakat sembolü olarak karşımıza çıkar.

Osmanlı minyatürlerinde ve diğer sanat eserlerinde de hayvanlar, özellikle kuşlar ve kediler, sıkça tasvir edilmiştir.

Modern Dönem ve Sokak Hayvanları

Cumhuriyet döneminde de sokak hayvanlarına olan ilgi devam etmiş ve İstanbul gibi şehirlerde sokak hayvanlarının beslenmesi ve korunması için gönüllü organizasyonlar kurulmuştur.

Günümüzde de Türk toplumunda sokak hayvanlarına karşı duyulan sevgi ve merhamet, sokak hayvanlarını beslemek ve korumak gibi geleneksel davranışlarda kendini göstermektedir.

Türklerin tarihinde köpekler ve diğer sokak hayvanları, hem birer dost hem de kültürel ve dini değerlerin bir yansıması olarak büyük önem taşımaktadır.“

Yapay zekaya Hayırsız Ada detaylarını da sordum ama çok yüzeysel bir cevap aldım. Her şeyi bu kadar ayrıntılı sunan bu sanal ansiklopedi, bu bilgiyi sadece ‘Osmanlı’nın modernleşme çabalarının insanlık dışı boyutlarından biri’ olarak nitelendiriyor.

Bu yüzden bu olayla ilgili ayrıntıları farklı kaynaklardan derleyip hazırladım…

İşte HAYTAP sayfasında yer alan o kara olayın ayrıntıları…

“Hayırsız Ada faciası Türkiye’de görülen en insafsız köpek katliamıdır. Başlangıcı 3 Haziran 1910’dur. Sokak köpekleri aslında şehrin sakinleridir ve 1910’a kadar İstanbul’da kendi sokaklarında bakılarak insanlarla beraber yaşarlardı.

Avrupa’da ise parfüm/kimya sanayi için katliamlar çoktan başlamış, sokaklarda tek köpek kalmamıştı. Fransızlar bizimkilere bir öneri getirdi. “İstanbul’un sokak köpeklerini toplayıp bize satın.” Dediler, böylelikle bizimkiler Fransa ile anlaşma imzaladı. Ancak halk köpekleri vermedi, direndi.

Her köpek kendi sokağının bir sakini gibiydi. Halktan destek gelmeyince bu işler paraya muhtaç olan insanlara, serserilere havale edildi.

Toplama sürerken halk isyan etti, gemiyle Fransa’ya gönderilmek üzere Tophane’de bekletilen binlerce köpeği bir baskın yaparak kurtardı.

Ancak hükümet bir kez Fransa ile anlaşma yapmıştı, bu işten vazgeçmedi. Daha kapsamlı daha organize bir toplama işi başlatıldı.
Kısa sürede 80 bin köpek toplandı ve Tophane’de bekletildi… Halkın bir kez daha hayvanları kurtarmaması için başlarına asker dikildi. Fakat Fransa’dan bir türlü yükleme talimatı gelmiyordu. Köpeklerin beslenmesi ve bakımı sorun olmaya başlamıştı. Fransa’dan yanıt gelmeyince hükümet köpeklerin fiyatını indirdi, sonra bedavaya vermeye bile razı oldu ama Fransa’dan çıt çıkmıyordu.

Köpeklerin artık Tophane’de bekletme olanağı yoktu. Kentten uzak bir yer, Sivri Ada seçildi. 80 bin köpek Sivri Ada’ya nakledildi. Köpeklere burada bir süre daha bakıldı. Ta ki, Fransa anlaşmayı fesih ettiğini, köpekleri almayacağını bildirene kadar.

Bundan sonra köpekler Sivri Ada’da tamamen kaderine terk edildi. Halk bir süre yiyecek taşıdı ama Balkan Savaşları’nın başlamasıyla bu da imkansız bir hale gelince köpekler açlıktan ve susuzluktan can verdiler.

Köpeklerin çığlıkları Anadolu Yakası sahillerinde duyuluyor, sabaha kadar dinmiyordu.
Ölümler başlayınca, 2-3 yıl boyunca tüm sahil kokudan yaşanmaz hale gelmişti. İstanbul halkı bu suçtan dolayı çok üzgün, çok çaresizdi.
Pek çokları sahildeki evlerini kapattı. Köpeklere dokunmanın büyük bir lanete yol açacağı düşünülüyordu.“

Sivri Ada sürgününün tarihçesi bazı kaynaklarda ise şu şekilde anlatıldı.

“Avrupa’daki devletlerin köpekleri toplayarak “köpeksiz sokaklar” oluşturmalarını örnek alan II. Mahmut hükûmeti aynı uygulamayı İstanbul’da da faaliyete geçmesi konusunda karar verir. İstanbul’da gece saatlerinde gezen bir İngiliz vatandaşının sokak köpekleri tarafından saldırıya uğraması sonucunda İngiltere hükûmetinden ültimatom alan II. Mahmut yönetimi, aniden çıkartmış olduğu kararla kentteki bütün köpeklerin Sivriada’ya sürgün edilmesini emreder. Halkın köpeklerin gönderilmesine tepki göstermesi sonucunda üzerlerinde kamuoyu baskısı olan Hükûmet, vermiş olduğu kararla köpeklerin tekrardan şehre geri getirilmesini emretmiştir.

İttihat ve Terakki Hükûmeti, modernleşme hareketleri kapsamında İstanbul’daki köpeklerden kurtulmanın yolunu tekrardan aramaya başlamış ve Avrupa’da gelişmekte olan kozmetik sanayisinde kullanılmaları açısından Fransız şirketlerle çeşitli anlaşmalar imzalansa bile halkın tepkisiyle karşılaşılacağı düşünülerek bu plandan vazgeçilmiştir. Bunun üzerine 1910 yılında İstanbul Şehremini Belediye Başkanı Suphi Bey’in emri ile şehirdeki 80 bin köpek hızlı bir şekilde toplatılmış ve köpekler Marmara Denizi’ndeki Sivri Ada’ya naklederek ölüme terk edilmiştir.

Köpeklerin adaya sürgün edilmesinden iki yıl sonra Marmara Denizi’nde şiddetli bir deprem meydana gelmiş, İstanbul ve Tekirdağ gibi çevre illerde ciddi zarara neden olmuştur. Aynı yıl başlayan Balkan Savaşları’yla Osmanlı’nın Balkanlar’daki en büyük toprak kaybını yaşamıştır. Halk ise başlarına gelmiş olan bu iki felaketin adaya sürülen köpeklerin ahı olmasına bağlayarak adayı Hayırsız Ada olarak isimlendirmeye başlamıştır.”

Bizim geçmişimizin köklerinde var hayvan – insan dostluğu, bu da tüm dünyada tarih arşivlerine konu olmuş bir olayken nasıl oluyor da bu tarih görmezden geliniyor? Akıl alır gibi değil.

Tarihte Hayırsız Ada katliamını ve farklı kaynaklarda ayrıntılı anlatımlarını da özellikle yazıya eklemek istedim. Zira yıllar geçse de büyüklerimizin söylemleri ve niyetleri arasında pek bir şey değişmemiş.

Büyük görev yine halka düşüyor. Hareket eder gibi yapıp, ertesi gün unutmadan her an harekette ve tetikte kalmak ve canlara sahip çıkmak dileği ile…

Şükriye Tahir

Manşetteyiz Genel Yayın Yönetmeni

 

Hakkında Yazısı

Leave a Comment