Kur’an’a Göre Eşitlik Kavramı

Bu yazıda eşitlik konusunu Kur’an temelli olmak üzere Kadının erkeğe göre olan konumuna ve seyrine, devamında, ister kadına, isterse de erkeğe olan hitapların aslında her iki cinse de hitap etmete olduğuna ve dolayısıyla Kur’an’ın aslında cins ayırımı yapmaksızın insana hitap eden bir kitap olduğuna değineceğim.

Daha sonra Kur’an’ın eşitliğin ancak eşit konumda olanlar için söz konusu edildiğine ilişkin yine ayetler ışığında açıklamalar yapacağım.

Allah, Rahman özelliği ile ve yaratılış projesi uyarınca bütün Evren’i yaratmış, Dünya Okulunu da öğrenci Ruhlar için bir Meleklik Eğitim okulu olarak düzenlemiştir. Rahim oluşu demek ise, bütün yarattıklarını gözettiği kollaması demektir.

Allah, bu kollayıcılığı çerçevesinde erkeğe kas gücü fazlalığı temelinde kavgacı ve savaşma özelliği, güç gerektiren işleri yerine getirme ayrıcalığı verirken, kadına ise çok daha fazla ve farklı ayrıcalıklar vermiş ve kadını erkeğin istismar edebileceği riskine karşı özellikle korumayı ve güçlü kılacak özellikler ile donatmayı ön planda tutmuştur. Örneğin şu satırbaşları ile konuyu toparlayabiliriz:

  • İnsanın çoğaltılmasında Allah’a aracılık etmek üzere Rahim kadına verilmiştir.
  • Hamileliğe ve doğurmaya tahammül gücü verilmiştir. Böylece acıya ve acılı yaşama katlanması daha kolay ve daha az sarsıcı olmaktadır.
  • Her ay kanama olayına katlanma gücü ve sabrı verilmiştir. Bu özellik aracılığı ile de kadında sıkıntılı yaşama tahammül etme daha fazladır.
  • Emzirme uygulaması sayesinde, yedirme ve besleme duygusunu tatma ayrıcalığı verilmiştir.
  • Kadın olarak, yine bir kadından doğmak ayrıcalığındadır.
  • Ergenlikten sonra başlayan cinsel isteği, daha çok duygusal temellidir
  • Şehvete, servete, çocuğa ve gösterişe, fiyakaya daha az düşkündür ve iradesi daha güçlüdür. Bunlara düşkün gibi görünmesi, esasında kendini erkeğe beğendirme ve ilgisini çekme temellidir.

Al-i İmran-14. Örneğin Allah, sizlerden özellikle erkeklerinize, kadınlara olan şehveti, çocukları, yığınlarla altın ve gümüşü, eğitilmiş atları, davarları ve ekinleri /malları ve daha birçok dünya nimetini çekici kılmıştır. Erkekleriniz bunlara bakarak kendilerini güçlü görmektedirler. Hâlbuki bunlar, dünya hayatının ancak aldatıcı ve geçici malzemeleridir. Dolayısıyla daha önce bunlara öncelik verip yanlış yola sapanları helâk ettiğimizi hatırlayın ve aynı hataya düşmeyin. Çünkü esas ödül ve güzellikler Allah’ın Cennet katında olanlardır.

  • Beyin yapısı, dolayısıyla da karakter özellikleri, erkekten oldukça farklıdır
  • Çocuğun cinsiyetinin belirlenmesinde kadının bir katkısının olmaması, bunun erkeğe bırakılması ayrıcalığı sağlanmıştır. Bu konunun özellikle erkekler tarafından bilinmesi oldukça önemlidir.

Dünya dengesi yönünden, kız ve erkek oranını belirleyenin tabii ki Allah’ın ezelî ilahî kuralları olduğu ayetlerde açıkça vurgulanmıştır.

Kıyamet-37. Hatırlasın bakalım! O başlangıçta, dökülen menide küçücük bir damla halinde değil miydi? 38. Sonra o küçücük damla, (kadının yumurtası ile birleşip) döllenmiş bir hücreye dönüştü, 39. Daha sonra Biz onu insan biçiminde şekillendirip, erkek veya kadın olmak üzere farklı iki cinsiyette oluşturmadık mı? 40. Ey insanlar! Şöyle bir düşünün ki, bütün bunları yapan Allah, ölüleri yeniden diriltemez mi? Şura-49. Ey insanlar! Şüpheniz olmasın ki, göklerin ve yerin yöneticisi ve tek sahibi Allah’tır ve O, uygun bulduğunu yaratır. Uygun bulduğuna göre kız çocuk veya erkek çocuk verir. 50. Yahut çift olarak hem erkek hem kız çocuklar olarak verir. Gerek gördüğünü de kısır kılar. Çünkü Allah, her şeyi bilendir /Alim’dir ve her şeye gücü yetendir /Kadir’dir.

Son ayette cinsiyetin “Allah’ın uygun bulduğuna” ifadeleri ile “ilahi kurallara göre” denmek istenmektedir. Yoksa ilahî görevlilerin keyfî uygulamaları söz konusu değildir. Dolayısıyla bu ayetler ile ilahî güçlerin cinsiyetin belirlenmesini evrensel, ezelî ve ebedî ilahî kurallara göre düzenledikleri vurgulanmış olmaktadır. Çünkü yaratmada tesadüfe yer yoktur ve her yaratma, ilahî proje olan “Öğrenci Ruhların Meleklik Eğitimi Projesi” gereği olmaktadır. Ve görüldüğü gibi bu yaratmada cinsiyet ayırımı yoktur ve proje hangi cinsiyete ihtiyaç gösteriyorsa, çocuk o cinsiyete uygun yaratılmaktadır. Şura-49. ayetteki bu açıklama ile “İlahî sisteme göre, kadın ve erkek cinsiyet ayırımı kesinlikle söz konusu değildir ve Araplardaki cahiliye dönemi ayrıcalığına da evrensel ve zaman üstü olarak son verilmiştir”.

Kur’an’da birçok yerde ve özellikle kadınlara yönelik değişiklik öneren mesajlarda doğrudan ya Peygambere veya erkeğe veya kadın ve erkeğe birlikte hitap edilmektedir. Buradaki temel amaç, asırlardır erkek hâkimiyetli ve kadının zulmedilip, satılan eşya gibi muamele gördüğü bir toplumda, böylesi yanlış tutum sahibi olan erkek olduğu için ve onu ıslah etmek içindir. Diğer bir ifade ile kadını erkek ile eşit hale getirmek ve onu korumaktır. Yoksa asırlardır erkeklerin bu hitaptan kendilerine pay çıkarmaları ve Müslümanlığı erkek diniymiş gibi değerlendirdikleri gibi değildir.

Arapça’da kadın ve erkeğe hitap şekli, özellik gösterir. İngilizce ve Fransızca’da olduğu gibi, Arapça’da da üçüncü şahıs zamiri olarak erkek (eril /müzekker) ve kadın (dişil /müennes) ayırımı söz konusudur.

Örneğin;

  • Tüm çoğul kelimeler ve cansız nesneler, eşyalar dişil kalıp ile ifade edilir, fakat insan olarak her iki cinse hitap eder.
  • Toplumsal ilişkilerle ilgili sözcükler ise örneğin kanun, yönetmelik, resmi yazılar vs tamamen eril kalıplarla yazılırlar, fakat insan olarak her iki cinse hitap eder.

Dolayısıyla Kur’an’da geçen tüm çoğul kelimeler ve eşya isimleri dişil, topluma yönelik Muhkem kurallar ise eril kelimelerle ifade edilmişlerdir. Bu nedenle de Kur’an’da geçen dişil veya eril kelimeler, sadece Arapça dilindeki bu kurallar gereği yer almışlar, anlam olarak dişil veya erillikle alakaları bulunmamakta, insana hitap etmektedirler.

Prof. Dr. Y. Nuri Öztürk bu konuya ilişkin şu açıklamayı yapmıştır: “Arap dilinde genel kurallar gramatik açıdan erkek kelimelerle verilir. Bu, Arapçanın dil olarak bir özelliğidir. Dolayısıyla da Kur’an’ın erkeklere hitap ettiğinin göstergesi değildir.” (6).

İbn-i Arabi de Yusuf-109, Ahzab-23, Nur-37, Tövbe-108. ayetlerde geçen “Rical” ifadesinin hem erkeği hem de kadını vurgulamış ve örneğin “Erler” kelimesinin de “insanlar, kişiler” anlamında olduğuna değinmiştir.

İlk defa Kur’an ile “Ey insanlar!” hitabı yapılmış ve bu hitap ile kadın, asırlardır dışlanmış olduğu insan oluşa dahil edilmiştir. Özellikle Nisa ve Hac surelerine bu hitap ile başlanmıştır.

Nisa-1. Ey İnsanlar! Sizi tek bir nefsten yaratan, ondan da erkek eşini var eden, ikisinden de pek çok erkek ve kadın üreten Rabbini­ze karşı takva sahibi olun.

Tarihte Kadına yönelik en önemli devrimi, doğru anlamlandırılıp yorumlanmış Kur’an ile Hz. Muhammed gerçekleştirmiş ve sıfırın çok altındaki kadının konumunu, 23 yıllık Kur’an’ın parça parça indirilişi ile paralel olmak üzere, eşit hale getirmiştir. Ancak vefatından hemen sonra başlamak üzere, kadının konumuna ilişkin ayetler, erkekler tarafından bilinçli olarak, yine Cahiliye dönemine dönüşü sağlamak üzere taraflı bir şekilde yorumlanmış, ek haramlaştırmalar ve şekilci geleneksel uygulamaları dinselleştirmelerle yine kadın hakları dejenere edilmiştir. Bu dejenerasyonu fark eden ve Kur’an’daki gerçek kadın konumuna dönüş için çabalayan tarihteki en büyük 2. Kadın Devrimcisi Atatürk olmuştur. Ancak maalesef, onun da vefatından hemen sonra yine sözde Kur’an’ı biliyorum diyenler tarafından aynı ayetler, yine kadınların aleyhine olacak şekilde yorumlanmış ve asırların yanlışlarının erkeklerin bilinç altlarında pekişmesini devam ettirmiştir.

Müddessir-49. Çünkü bu kişiler, ayrıca Dünya yaşamlarında kendilerine öğüt veren vahiy kitabından /Zikir kitabından /O’nu zikretmekten /anlamaktan, düşünüp öğrenmekten ve benimseyip bildirdiklerine göre yaşamaktan uzaklaşmışlardı, 50. Öyle ki, bir şeyden ürküp sağa sola kaçışan eşekler /merkepler gibi kaçmışlardı. 51. Sanki bir aslan onları kovalıyormuş gibi.

Görülüyor ki bu ayette kadın olsun, erkek olsun, vahiy kitabını korkulan bir aslan gibi görüp kaçışanlara açıkça eşek /merkep denmiştir. Aynı genel yaklaşımla Cumu’a-5. ayette vahiy kitabını anlamadan okuyanlar, içinde ne olduğunu anlamadığı kitabı taşıyan eşekler diye tanımlanmışlardır.

Cumu’a-5. Kendilerine Tevrat verilip de onu anlayarak okumadığı için Allah’ın buyruklarını da yerine getirmeyen topluluğun örne­ği, yük olarak içinde ne olduğunu bilmediği kitaplar taşıyan eşeğin durumuna benzer. Allah’ın ayetlerinin gerçek anlamlarını bilmediği için ret etmiş konuma düşen ve dolayısıyla da istenenlere uymayan bir topluluğun durumu ne kötüdür. Allah, bu şekilde zulme sapmış bir toplumun hidayete /doğru yola ulaşmasını gerçekleştirmez.

Dolayısıyla Kur’an’a ve dine inanmada cinsiyet farklılığı yapmak, Kur’an’a ters ve günah olmaktadır.

Tövbe-112. ayette Cennet ile müjdelenecek olarak, cinsiyet belirtmeksizin insanlara hitap edilmektedir.

Tövbe-112. Ayrıca Allaha tövbe eden, ibad ve ibadet eden /sadece Allah’ı ilah kabul edip, şirk koşmaksızın O’na kulluğu kabul eden, Muhkem /değişmez ana kurallara uygun olumlu ameller gerçekleştiren, hamd /şükreden, sürekli O’nun rızasını göz önünde bulundurma hedefinde olanlar, rüku ve secde edenler, güzel ve iyi şeyleri /olumlulukları öğütleyip, çirkin ve kötü şeylerden /olumsuzluklardan meneden ve Allah’ın belirlemiş olduğu yasakların sınırlarını koruyup uygulayan Mü’minleri, kazanacakları Cennet ile müjdele.

Mücadele-11. ayette, insana hitap etmek üzere içten iman edenlere ve özellikle de ilim yapanlara daha çok önem verilmekte ve her iki cinsin ilim yapmaları önerilmiş olmaktadır.

Mücadele-11. Ey iman edenler!……..Şunu bilin ki, Allah içinizdeki gerçekten iman etmiş olanları destekleyecek ve kendilerine ilim verilmiş olanları ve bu uğurda gayret içinde olanları da derecelerle yükseltecektir. Çünkü Allah tüm yaptıklarınıdan /amellerinizden haberdardır.

Görülüyor ki içten imam edenler ve ilim yapanlar, eşitlik söz konusu edilmeden diğer insanlardan farklı değerlendirilmektedirler.

Bu görüşe paralel ve pekiştirici açıklama Zumer-9. Ayette “Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” şeklinde yapılmıştır.

Zumer-9. Ey Peygamber! Yine insanlara, “Hiç bilgi sahibi olanlarla olmayanlar bir olur mu ve bir tutulur mu?” diye sor. Şüphesiz bun­ları ancak aklını çalıştıranlar ve ilim sahipleri (Ulul El bap) düşünür ve ibret alıp faydalanır.

Hz. Muhammed’e de isimlerinden biri Hadis olan  Kur’an’a uygun şu Hadis /söz atfedilmiştir:

“Alim bir kişinin, vaktini sadece ibad ve ibadet etme ile geçirmekte olana üstünlüğü, ayın dolunay olduğu gecede, bütün öteki yıldızlara üstünlüğü gibidir-Kütub-i sitte-4108”.

İlahi sistemin işleyişinde, adaletin uygulanması mutlak bir eşitlik şeklinde değil, eşit konumda olanlar için eşitlik, fakat esasında “Hakkın dağıtımında adalet ve hak yenmemesi” prensibi söz konusudur. İşte bu prensibin uygulanması sırasında da adaleti uygulayanlara ikazlar yapılmıştır. Örneğin;

ADALETE MENFAAT VEYA KİN BULAŞTIRILMAMASI İKAZI YAPILMAKTADIR:

Sad-26. Ya Davud! Biz Seni, içinde bulunduğun bölgede yetkili /Bizim halifemiz /namımıza idareci yaptık /ilahi görevli kıldık. Dikkat et ve insanlar arasında adaletle karar ver, duygularına kapılarak taraf tutma. Çünkü duygularına kapılarak ve başkalarının etkisi ile karar vermen seni Allah’ın yolundan şaşırtır. Bilmen gerekir ki, Allah’ın yollarından olan adaletten sapanlara ise, hesap gününü dikkate almadıkları için, aşırı bir ceza olmaktadır.

Nisa-105. Ey Peygamber! Biz Sana, gerçeği içeren bu kitabı /Kur’an’ı, in­sanlar arasındaki problemlerin çözümünde Allah’ın bildirdikleri doğrultuda karar veresin diye indirdik. Hakkı gözet ve sakın gerçekleri inkâr eden hainlerden /küfre sapmış olanlardan yana olma.

Nisa-135. Ey iman edenler! Kendiniz, ananız-babanız ve yakınlarınız aleyhinde bile olsa, hakimlik veya şahitlik ederken Allah’ı düşünerek adaleti uygulamaktan şaşmayın. Ve şunu aklınızdan çıkarmayın, hâkimlik veya şahitlik yaptığınız kimseler ister varlıklı olsun ister yoksul ol­sun, Allah her iki tarafa da sizden daha yakındır. Öyleyse, kişisel çı­kar ve nefsinize uyarak gerçekleri saptırıp taraflı davranmayın. Eğer gerçeği çarpı­tırsanız, bilesiniz ki Allah yaptıklarınızdan her an haberdardır.

Maide-8. Ey iman edenler! Allah’ın buyruklarını gözeterek hiçbir zaman adaletten ayrılmayın ve bir topluluğa olan kininiz sizi adaletli davranmaktan alıkoymasın. Adaletli davranmak takvaya çok daha yakındır ve daima takva içinde olun. Şüpheniz olmasın ki Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.

Maide-42. Böyleleri artık sürekli yalana kulak verir, durmadan haram yer ve yasadışı işler yapıp dururlar. Olur da Sana gelirlerse, ister haklarında karar ver ve kabul et, istersen de reddedip onlardan uzak dur. Gelenleri reddettiğin ve onlardan uzak durduğun takdirde, merak etme, Sana hiç­bir zarar veremezler. Şayet onları kabul kararı verirsen, o zaman hiç kimsenin etkisi altında kalmamak üzere aralarında adaletle karar ver. Çünkü Allah, adaletli davrananları sever.

ADALET VE HAKTAN AYRILINMAMASI İKAZI YAPILMAKTADIR:

Sad-22. Da­vud, iki adamı karşısında görünce korkmuştu. Her ikisi de “Korkma! Biz sadece kendi aramızda anlaşamadığımız bir meselenin çözümü için sana geldik. Sen aramızda adaletle karar vererek bizi ­anlaştır. Bu arada haksızlık etme. Bize yardımcı ol, aramızdaki sorunu da doğru olarak çöz” dediler.

A’raf-29. Ey Peygamber! De ki: “Benim Rabbim hakkın dağıtımında adaleti buyurur. Siz de her mescitte ve tüm içtenliğinizle Allah’ı anma ve Kur’an’ı anlayarak öğrenme toplantısında, insanları sadece gerçek dini buyruklara uymaları için davet edin /uyarın. Allah’ın sizi davet etmiş olduğu gibi.

Mü’min-20. Allah, hakkın dağıtımında adaletle hükmeder. Şirk koştukları kişi veya şeyler ve riyakârlarındaki muhatapları ise, hiçbir şeye karar veremezler. Allah ise her şeyi işitendir ve görendir.

Nahl-90. Ey insanlar! Allah, özellikle hakkın dağıtımında adaleti, salih ameller gerçekleştirmeyi ve ihtiyacı olan akrabaya, neye ihtiyacı varsa gidermek üzere yardım etmeyi emretmektedir. Bunun dışında dürüst davranıp sözünde durmamayı ve israfı, yani herhangi bir konuda (Dini uygulamalar dâhil) aşırı gitmeyi yasaklamaktadır. İşte Allah, düşünüp öğüt almanız ve yanlış yapmamanız için sizi böyle bilgilendiriyor.

Nisa-58. Ey insanlar! Biz nasıl ki peygamberliği ehil ve yetkin durumdaki elçilerimize veriyorsak, Allah da her işi ancak uzmanına ve­rmenizi /onlara emanet etmenizi size emretmektedir. Ve insanlara hükmeden idareci konumundaysanız, mutlaka adil davranmanızı da emreder. Allah’ın bu şekilde uyarması, sizin için ne güzel bir nimet! Şunu aklınızdan da çıkarmayın ki, Allah her şeyi işitendir /Semi’ ve her şeyi en iyi görüp farkında olandır /Basir’dir.

ADALETİN, CEZALANDIRMA YANINDA, YAPICI VE ÜRETKEN ÖZELLİKTE UYGULANMASI ÖNERİLMEKTEDİR:

Enbiya-78. Davud ve Süleyman zamanında, birinin koyun sürüsü, başka bir kişinin tarlasına girerek, o kişinin ürününe zarar vermişti. Tarla sahibi, durumu Davud ve oğlu Süleyman’a şikâyet etti. Onlar da bu konuda farklı da olsa kendilerine göre adaletli kararlar vermişlerdi. Biz onların bu kararlarını biliyoruz zaten. 79. Biz, her ikisine de ilim ve adil karar verme yeteneği vermiş, ancak Davud’un oğlu Süleyman’a bu olayın en doğru hükmünü vahyetmiştik. Farklı olarak dağların ve kuşların Davud’un emrine girmelerini ve Allah’ı tespihte /anmada ona uymalarını da sağladık. Şüpheniz olmasın ki Biz, bütün bunları yapabilecek güçteyiz.

*Koyun sürüsünün değeri, tarlada oluşan zarara eşit olduğundan, Davut sürüyü tarla sahibine vermeye karar verecekken, genç olan oğlu Süleyman ise tarlanın sürü sahibine verilmesini ve eski verimli haline gelinceye kadar onun bakmasını, sürünün de tarla sahibine verilip koyunlardan gelir elde etmesini teklif etmiş ve bu teklif babası Davud tarafından kabul edilmişti. Böylece cezalandırıcı bir adalet yerine yapıcı, zarar vermeyecek, olumlu ve üretken bir adalete dikkat çekilmiş olunmaktadır.

Al-i İmran-18. ayette, Allah’ın farkındalığının bizzat Allah ve Melekler yanında adaletle davranan ilim sahiplerinin varacağına vurgu yapılmıştır:

Al-i İmran-18. Ey insanlar! Şunu da iyice bilin ki Allah eserleriyle, Melekler ve adalet ile doğruluktan ayrılmayan ilim sahipleri de elde ettikleri bilgilerle O’ndan başka ilah olmadığına şahitlik eder /ispatlar ve tasdik ederler. Çünkü her şeyden üstün ve her şeye hâkim olan O’ndan başka ilah yoktur.

Bütün Dünya’ya ve Ülkemize bu adalet prensiplerinin hakim olması dileklerimle.

NOT- NÖVAK Vakfımızın kitaplarının gelirleri ile Eskişehir Tıp Öğrencilerine burs veriyoruz. Özel günlerinizde kitaplardan alır veya hediye ederseniz bize destek olur ve öğrenci sayımız inşallah artar: “DİN VE BEYİN”, “SON DAVET KUR’AN”, “KUR’AN KADINI KORUYOR”, “OKU! Konularına göre Kur’an ayetleri”, “KUR’AN’IN KULU KÖLESİ MEVLȂNA”, “TEVRAT VE İNCİL’DE ÖNCEKİ İSLAM”, “KUR’AN VE SON İSLAM”, “ALLAH İLE ANLAŞMAMIZ VAR”, “ALLAH’TAN ALACAKLI OL”, “ÖZDE DİNDAR, SÖZDE DİNDAR”, “ALLAH KİMİ SEVER, KİMİ SEVMEZ”, “HADİS VE SÜNNET GERÇEĞİ” ve “KUR’AN-İNCİL-TEVRAT ORTAK OLAN VE OLMAYANA MUHKEM KURALLAR”

 

 

 

Leave a Comment