Bay Acziyet…
3 Sezon önce İsmail Kartal’ın yarım devrelik performansı ile başlayan büyük takım kimliğinin keşfi aradaki bir sezonluk Jesus gösterisi ile devam ettikten sonra 99 puan rekorlu 3’üncü İsmail Kartal dönemi ile zirve yapmıştı.
Biten o sezon güçlü oyun, güçlü kadro buluşması ile başlamış Avrupa’da çeyrek final Ligde de 99 gol ve puanlı bir şov ile bitmiş, ancak herhangi bir kupa başarısı ile taçlanmamıştı. Özellikle ligde ve Büyükekşi Federasyonu’nda dönen çirkin işleri hayretler içinde izlemiştik, tabii o tablo artık geçmişte kaldı…
Kongreden önce Ali Koç başkanın veda mesajını son derece doğru bulmama rağmen selefi Aziz Yıldırım’ın adaylığını duyunca tekrar devam etmeye karar vermesi ve adeta sahadaki acziyetin habercisi olan Mourinho gelecek haberleri de tam da o dönemde başlamıştı.
Aziz Yıldırım ilk vaadi olarak bence son kullanma tarihi kendi gibi geçmiş olan Mourınho’yu getireceğini açıkladığında Ali Koç’un adeta ayranı kabarmış pek de görülmemiş şekilde o da gidip aynı Mourinho’ya teklif yapmıştı. Kişisel olarak tüylerimi diken diken eden bu ismi değerlendirmek için 15 maç kadar bekledim.
Yaklaşık 45 yıldır Futbol & Fenerbahçe takip ederim, şunu çok samimiyetle söyleyebilirim ki, Mourınho Fenerbahçe ile asla bir araya gelmemeliydi.
Çünkü futbola yeşil sahada estetik, güzellik ve kalite katan her şeyin katili olan Portekizlinin son 10 yıllık performansları, kovuluşları ve aldığı tazminatlar benim en güçlü argümanlarımdı. Güvenli Futbol diye ürettiği bir garip sistem zamanla kale önü otobüs çekme jargonuna dönmüş ince işler, Pres, Tempo gibi kelimeler anlamını yitirmişti. Özellikle Avrupa kupası kazanıp sonrasında da final oynamasına rağmen Roma kulübünden ”oynattığı aciz ve kalitesiz futbol” nedeniyle kovulması aslında en önemli done olmalıydı.
Ancak isminin sihirli olduğu gerçeği ile Arabistan dedikoduları da başlayınca bir anda İstanbul’da gördük bay Acziyeti… Şahsen daha ağır yazmamaya özen göstersem de oynattığı futbol, yaptığı değişiklikler, filozofvari demeçleri ve bazı topçulara olan anlamsız antipatisi ile bu Mourinho’dan Fenerbahçe’ye ya da Türk futboluna hiçbir hayır gelmez…
3-5 farkla kazanılan maçlarda bile yenen rakip takım baskıları, Kadıköy’de Galatasaray’ı ve Okan Buruk’u aşırı küçümsediği için alınan mağlubiyet ve son olarak dün geceki rezil ötesi futbol maalesef beni haklı çıkarıyor.
Açıkçası Samsunspor maçı daha ilk yarıda da bitebilirdi ancak artık buzdolabında muhafaza edilmesi gereken veteran golcü Dzekonun kaçırdığı 2 gol ve sahanın en kötüsü Mert Müldür’le kaçan pozisyon ile tek farklık bir üstünlük vardı tabelada… Gördüğü saçma sarı karttan sonra motivasyonu kalmayan Kostiç yerine Maxi girse birçok kontra fırsatı bile yakalanabilirdi belki ama dediğim gibi artık son kullanım tarihi bile çoktan geçmiş Portekizli bu fırsatı dahi anlamadı…
Başa dönersek Mourinho geldiği ilk gün itibariyle saha dışında mükemmel bir demagog felsefi demeçler verip polemikler yaratıyor ancak sahada bunların hiçbir karşılığı yok. Ortada güçlü bir oyun yok, bir sistem yok… Parlattığı bir oyuncu yok… Tam güvenli bir savunma dörtlüsü üçlüsü ya da hiçbir şeyi yok… Bu kadar yokların içinde savrulup giden bir Fenerbahçe ve zavallı taraftarlar var… Koca camia anti futbolun mucidi bir teknik direktöre teslim olmuş durumda… Ve tünelin ucu karanlık…
Çözüm maalesef çok radikal kararlarla alınabilecek durumda artık adeta bıçak sırtı bir durumda olan Sarı Lacivert camia ya Mourınho’yu kovan kulüpler listesine adını yazdıracak ya da ona tamamıyla teslim olacak ve sabredecek.
Benim tercihim Kasım ayının ortasındaki milli arada operasyon yapılıp taraftarın sevgilisi Arap İsmail’i tekrar göreve çağırmak olur…