MEDUSA’NIN GÖZYAŞLARI KORKUDAN MERHAMETE

Denizin sesi, zamanın ötesinden gelir.

Bir kadının gözlerinden süzülen tuzlu yaşlarla karışır o ses.

Onun adı Medusa — denizlerin kızı, tapınakların lanetlisi, yüzüne bakanı taşa çeviren ama kimsenin
kalbini göremediği kadın.

Mit onu hep “canavar” diye anlatır, oysa bu hikâye bir canavarın değil, bir kalbin ağıtıdır.
Bir tanrı tarafından incitilen, bir tanrıça tarafından lanetlenen ve insanlık tarafından yanlış anlaşılan
bir kadının hikâyesidir.

Onun gözyaşları, korkunun ve gücün birleştiği o en eski dua gibidir:
“Beni görün, ama korkmayın.”

Medusa’nın gözlerinden taş değil, hakikat dökülür.
Ama insanlar hakikati görmeye dayanamazlar; o yüzden gözyaşlarını yılanlara çevirdiler.
Çünkü en çok korktukları şey, bir kadının ağlayan gücüdür.

Hesiod’un Theogonia’sında Medusa, Gorgon kardeşlerin en küçüğüdür.
Tek ölümlüdür; yani kaderin acısını en çok hissedendir.
Ovidius’un Metamorfozlar’ında ise hikâye başkadır:
Medusa, Athena’nın tapınağında Poseidon’un zorlamasına uğrar.
Suçlu değildir ama tanrıça tarafından cezalandırılır.
Çünkü patriarkanın düzeninde kadın ya kutsaldır ya lanetli; ikisi birden olamaz.

Athena, tapınağının kirletilmesini affetmez ama öfkesini suçludan değil, kurbandan çıkarır.
Medusa’nın saçlarını yılana, güzelliğini korkuya dönüştürür.
İşte o an, tanrıların sessizliğinde ilk kadın ağlamaya başlar.
Gözyaşları taşlaşır, çünkü kimse onun ağlayışını duymak istemez.

Bu sahne yalnız bir mit değil, tarihsel bir yankıdır: adaletsizliğe uğrayan her kadının susturulmuş sesidir.
Medusa’nın gözyaşları, hâlâ yeryüzünde yankılanan o eski ağrının adıdır.

Antik çağda bakış büyülü bir güç sayılırdı.
Birine bakmak, ona nüfuz etmekti; göz, ruhun aynasıydı.
Medusa’nın bakışı bu yüzden lanet değil aynadır:
Bakan, kendi korkusunu görür.

Taşa dönüşmek, kendi hakikatini kaldıramamaktır.
Medusa kimseyi öldürmez; insan kendi korkusuna bakarken donar.
Yani asıl güç onun gözlerinde değil, insanın kendi içindeki karanlıkta saklıdır.

Jung buna gölgeyle yüzleşme der.
İnsanın reddettiği yanıyla karşılaşması, önce korku, sonra aydınlanmadır.
Medusa’nın gözyaşları, bu sürecin simgesidir:
Korkudan bilince, suçluluk duygusundan affa uzanan sessiz bir geçiş.

Perseus’un görevi, Medusa’nın başını kesmektir.
Ama o doğrudan bakmaz; Athena’nın verdiği parlak kalkanı ayna gibi kullanır.
Medusa’yı kendi yansımasında görür ve bu yansıma aracılığıyla onu alt eder.

Bu sahne, bilincin doğuşudur.
Kalkan, insanın farkındalığıdır; korkuya doğrudan değil, bilinçle bakmak gerekir.
Aynanın parıltısında Medusa’nın gözyaşları parlar ve belki de Perseus’un kılıcı bir kurtuluştur artık.

Onun kanından iki canlı doğar: kanatlı at Pegasus ve Khrysaor.
Yani ölümden doğum, lanetten umut çıkar.
Bu, mitolojinin en eski yasasıdır: her yıkımın içinde bir yeniden doğuş saklıdır.

Athena, Medusa’nın başını kalkanına takar.
Artık o yüz, korkunun değil, korumanın simgesidir.
Evlerin kapısına, tapınakların alınlığına işlenir; “Gorgoneion” adıyla bir tılsım olur.
Yani lanet, kutsanmaya dönüşür.

Bu, acının kader olmaktan çıkış anıdır.
Medusa artık düşman değil, rehberdir.
Korku, bilinçle birleştiğinde koruyucu olur; tıpkı gözyaşının suya karışınca rahmete dönüşmesi gibi.

Sufi sembolizminde gözyaşı, kalbin arınmasıdır.
Tasavvufta insan, ağladıkça temizlenir; çünkü gözyaşı, nefsin ateşini söndürür.
Medusa da böyle bir arınmanın simgesidir.
Yılanları benliğin kıvrımlarını, gözyaşları merhametin doğuşunu anlatır.

Kuran’da “gözyaşıyla dua edenler” övülür.
Medusa, pagan dünyanın bu duasını temsil eder:
Susarak, ağlayarak, affederek konuşmak.
O, Tanrı’ya değil, insanın vicdanına ayna tutar.

Bugün her kadın, bir parça Medusa’dır.
Toplum onu ya yüceltir ya taş eder; ama ikisi de görmez.
Oysa Medusa’nın hikâyesi, görülmekten değil, anlaşılmaktan bahseder.

Onun gözyaşları artık korku değil, güçtür.
Sanatta, edebiyatta, sinemada yeniden doğar.
Bir ressamın fırçasında, bir kadının sessiz direnişinde, bir annenin merhametinde…
Her gözyaşı, bir lanetin çözülmesidir.

Medusa ölmedi; şekil değiştirdi.
Artık bakış değil, gözyaşıyla taşsızlaştırıyor kalpleri.

Korku taş eder, merhamet eritir.
Medusa’nın gözyaşları, taş kesilmiş bir dünyanın yeniden yumuşamasıdır.
Her damla, bir affediştir.

O fısıldar:
“Beni lanetli sanmayın.
Ben, haksızlığa uğramış her kalbin gözyaşıyım.
Bakışım değil, ağlayışım kutsaldır.”

Ve belki de tüm mitlerin en insani sözü onun ağzından dökülür:
“Affediyorum.”

Yazar : Sevda Doğangüzel
Astrolog, Nefes Terapisti, Ruhsal Rehber
Instagram: @sdg.healing

Kaynakça
Hesiod, Theogonia
Ovidius, Metamorphoses
Jean-Pierre Vernant, Myth and Thought among the Greeks
Marina Warner, Monuments and Maidens
C. G. Jung, Arketipler ve Kolektif Bilinçdışı
Erich Neumann, The Great Mother
Joseph Campbell, Kahramanın Sonsuz Yolculuğu

Sevda Doğangüzel Hayatın İçinden Bir Dönüşüm Hikâyesi 17 Aralık bir kış sabahı Ankara’da doğdum. Çocukluğumun neşesini Ayrancı Lisesi’nin koridorlarında bırakarak, henüz 15 yaşımdayken Almanya’ya uzanan yeni bir yolculuğa çıktım. Eğitimime orada devam ettim ve diş hekimliği asistanlığı alanında meslek okulunu başarıyla tamamladım. Yıllar boyunca profesyonel diş sağlığı alanında uzmanlaşarak, ağız hijyeni uygulamaları, diş eti tedavileri, operasyon destek uzmanlığı ve diş hekimliği yönetimi gibi branşlarda eğitimler aldım. Mesleki yolculuğumun yanı sıra, 25 yıl boyunca eşimle birlikte restoran işletmeciliği yaptım. Ardından Münih Havalimanı’nda, dünyanın önde gelen lüks markalarında moda danışmanı olarak çalıştım. Bugün ise bir diş kliniğinde yönetici olarak görev yapıyor, aynı zamanda danışmanlarımla birlikte bireysel farkındalık ve ruhsal gelişim alanlarında çalışmalar yürütüyorum. Tüm bu yoğun yaşamın içinde üç harika çocuğumu büyüttüm her biri kendi yolunda ışıldayan bireyler: Kızım Ceyda, çocuk pedagogu, Kızım Bengü, spor ve beslenme danışmanı, Oğlum *bilgi teknolojileri uzmanı ve yazılım geliştirici. Fakat bir gün hayat beni durdurdu. 2016’da geçirdiğim trafik kazası, bana içsel bir kapı araladı. Uzun bir sessizlik döneminde, yıllardır bastırdığım “ben” yeniden konuşmaya başladı. İşte o dönemde astrolojiyle tanıştım. Kendi doğum haritamı Astrolog Elgin Kaplan’dan öğrendiğimde, sadece gökyüzünü değil, kendimi de keşfettim. Bu merak zamanla tutkuya dönüştü. 2020’de Vedat Delek hocamla temel ve ileri seviye astroloji eğitimlerine başladım. 2021–2023 yılları arasında Oğuzhan Ceyhan hocamdan ileri seviye, ezoterik, karma, kehanet, okült astroloji ve sarkaç eğitimleri aldım. 2022’de Astrolog Duygu Demir, Nazlı Aypak ve Müzeyyen Göncü hocalarımdan astroloji okuma teknikleri eğitimi; 2023’te Astrolog Gülgün Çetinerler hocamdan asteroidler eğitimini tamamladım. Astrolojiyle birlikte spiritüel yolculuğum da derinleşti. Nefes ve spiritüel koçluk (Emel Çekici), Minel Ertaş hocamdan Theta Healing, Kozmik Enerji Koçluğu, Biyoenerji Master, Kundalini & Usui Reiki, Mega Çakra Healing, Gülten Ulaş hocamdan Numeroloji, Eğiticinin Eğitimi, Duru Görü ve Rahim Bilgeliği eğitimleriyle enerjinin dilini anlamayı öğrendim. Bugün yazdığım her satırda, yaşadıklarımın süzülmüş hâlini bulacaksınız: Hem akılla hem sezgiyle, hem bilimin hem kalbin diliyle konuşan bir bakış açısı… Benim için astroloji, yalnızca gezegenlerin değil, insanın kendi potansiyelinin haritasıdır. “Gökyüzü kaderi yazmaz, sadece yönünü gösterir. Geri kalanı kalbin cesaretidir.” Manşet dergisindeki köşemde, gökyüzüyle yeryüzü arasındaki o görünmez bağı birlikte keşfedeceğiz. Bazen bir farkındalık, bazen bir tebessüm bırakmak dileğiyle… Satırlarımda yollarımızın kesişmesi dileğiyle Sevda Doğangüzel

Leave a Comment