25-01-2021 15:00:00 Son Güncelleme: 25-01-2021 15:23:25

Dünya starlarını o koruyor…

Şükriye Özgül ünlülerin bodyguardı Levent Ağaoğlu ile keyifli bir röportaja imza attı.
Dünya starlarını o koruyor…

Başrolünü Kevin Costner’in oynadığı 90’ların efsane filmi “The Bodyguard”ı  bilenler bilir. O dönem en çok yapılmak istenen mesleklerden biri haline gelmişti sanatçı bodyguardlığı. Sahne, ışıklar, dünya starları, şaşaalı bir yaşam… Herkesi heyecanlandırır doğal olarak. Henüz askerden yeni dönmüş bir delikanlı iken şimdilerin ünlü bodyguardı o dönemin cılız çocuğu Levent Ağaoğlu da bu hayale kapılanlardan biriydi. Ona” cılızsın senden olmaz dediler” ama o kurduğu hayali gerçekleştirmekle kalmadı bunun da ötesine geçti. Madonna’dan Shakira’ya, Michael Jackson’dan Ricky Martin’e pek çok dünya starı ile çalıştı. 14 yıl Tarkan’ın özel korumalığını yaptı. LEGEND SECURITY şirketini kurdu. Efsane güvenlik şimdi kurumsal olarak tüm dünyaya hizmet veriyor. Hikayesi ve azmi ibterlik, gençlere önemli mesajları var, sanat camiasına bazı tavsiyeleri var.

İşte Levent Ağaoğlu ve başarıya adım adım yol alan o hikaye…

 

Röportaj: Şükriye Özgül

 

Sizi ünlülerin bodyguardı olarak tanıyoruz ama çocukluğunuza gidelim mi? Nerelisiniz, nasıl bir çocukluk geçirdiniz?

Ben Üsküdar doğumluyum. Güzel bir çocukluk yaşadım. Spor ve futbolla iç içe… Sokaklarda büyüdük biz. Şimdiki çocuklar bilmez ama bizim zamanımızda sokakta mahalle arasında futbol oynamak bir kültürdü ve özgüven üzerinde inanılmaz olumlu etkileri olduğuna inanıyorum. Futbol tutkum sadece sokakla sınırlı kalmadı tabi, küçük yaşta minikler futbol kulüplerinde başladım askere gidene kadar da amatör kulüplerde oynadım ve futbolla hep iç içeydim. 

 

“SEN BU KÜÇÜCÜK AKLINLA, BU YAŞTA, BU ORGANİZASYONU NASIL YAPTIN?”

 

Organizasyon yeteneğimi de çocuk yaşta fark ettim. Okulda sınıflar arası futbol turnuvaları düzenlemeye başladım. Baya kupalı ödül törenli turnuvalardı, hiç unutmam rahmetli resim hocam bana, “Sen bu küçücük aklınla, bu yaşta, bu organizasyonu nasıl yaptın?” demişti.

Liseden sonra askere gittim-geldim sonra da açık öğretimde halkla ilişkiler bölümünde okumaya başladım.

 

 

Bu dönemde aklınızda var mıydı bodyguardlık işi?

 

Askerden geldiğimde bir mesleğim yoktu ama birkaç meslek denemem oldu. Bu dönemde biraz kalıplaşmak için bir spor salonuna başladım. Kader ağlarını orada örmeye başladı. Birkaç ay sonra partime güvenlik işi için bir teklif aldım. O dönem tabi partime iş nedir, güvenlik işi nasıl yapılır bilmiyordum. Bir arkadaşımın vesilesi ile yapmaya başladım. Birkaç projede çalışınca bu sefer katıldığım organizasyonların eksikliklerini görmeye başladım, haliyle çocukluktan kalan duygularımla işe hemen dört elle sarıldım. Bu durum eski patronumun da dikkatini çekmiş, bir gün geldi bana” Sen güzel ataklar yapıyorsun biraz daha yetiş seni şef olarak değerlendireyim” dedi.

Sonra bir baktım şeflikten biraz daha ileri bir kademeye gelmişim. Baba ve dede tarafımda da polis ve askerlik var, sanırım bu bana da genetik olarak geçmiş. (Gülümsüyor…) Böylelikle 1993 yılında 22 yaşında eğlence sektörünün güvenlik alanına kapak atmış oldum. Fakat meraklılarına söyleyeyim, bir daha dünyaya gelsem bu mesleği yapmam çünkü insan yönetimi çok zor, sevdiğim bir iş olduğu için yapıyorum.

 

KEVİN COSTNER GİBİ BODYGUARD OLACAĞIM DEDİĞİMDE ESKİ PATRONUM,” OLMAZSIN BU CILIZ HALİNDE” DEDİ.

 

Yurt içinden yurt dışından birkaç sanatçı ile çalışınca bir baktım ki havalara girmişim, patronuma gittim ve ben koruma olacağım dedim. Kevin Costner’in The Bodyguard’ı dönemin en popüler filmlerinden. Özendirdi tabi… Kevin Costner gibi olacağım dediğimde, eski patronum,” Sen önce verdiğim işleri yap. Olamazsın bu cılız halinle zaten” dedi. Olmaz senden dedi o zaman ama, ben yıllar sonra bu düşünceyi kırdım. İyi ki de o cümleleri kurmuş. Benim ateşleme fitilim oldu. Bana iyilik yaptı aslında bu cümleleri söyleyerek.

 

Eğlence sektörü, sanatçılar, sahne, ışıklar, kalabalık… Dışarıdan baktığımızda çok heyecan verici görünüyor ama işin mutfağı, iç yüzü nasıl?

Eğlence sektörü çok farklı bir sektör, bazen yabancı sanatçılarla iç içesiniz, bazen Türk sanatçılarla. Kalabalığın içinde her zaman risk altındalar ama bu risk aslında günlük rutinlerinde de yok değil. Hayranı ve fan kulübü kurucusu ve asistanı Yolanda Salvidar tarafından henüz 23 yaşında vurularak öldürülen Selena Quintanilla-Pérez’i hatırlarsınız.

 

STAR DOĞULUR SONRADAN OLUNMAZ.

Sanatçının verdiği reaksiyon ve yaydığı enerji ile de çok alakalı; duruşu, bulunduğu ortam,  yetiştiği kültür,  yaşam tarzı…  Star doğulur sonradan olunmaz. Ben buna inanırım. Bazı sanatçılar özeldir. Tarkan, Michael Jackson, Madonna gibi… Bunlar sanatçı olarak doğmuşlar, şarkı söyleyerek starlığı elde etmişler. Yıllar önce şimdiki gibi sosyal medya yoktu. Kimi evlerde televizyon bile yoktu, bu dönemde dünyaya damga vurmayı başarmış bu insanlar.

Yönetmek zor değil mi bu insanları?

Biz sadece sanatçıyı değil sanatçının ekibini de yönetiyorsunuz, gelen kitleyi yönetiyorsunuz, aynı zamanda o kitleyi kontrol altına alacak ekibi yönetiyorsunuz. Kolay değil. Sanatçılar sahneye çıkıyor 2-3 saat sahnede kalıyor, nabzı 160-170 i buluyor, çok zor bir iş yapıyorlar. O esnada onları rencide edecek ortamlardan onları uzak tutmak lazım. Gözden kaçıp içeriye silahlı biri girmiş olsa, Allah korusun o silahı sanatçıya çekse, ateşlese… Bu yüzden çok zor ve çok riskli bir iş, fakat sektöre ilk girenlerden biri olmak bana avantaj sağladı. Bahsettiğim o yıllarda Ahmet San yabanı sanatçıları yoğun olarak Türkiye’ye getirmeye başladı bununla beraber de ülkemizde eğlence sektöründe özel güvenlik kavramı önem kazanmaya başladı. Bu sektöre önayak olan Ahmet San’dır. Getirdiği hemen hemen her sanatçı ile de çalışma fırsatım oldu; Amerikalısından, Japonuna, İngilizine, Fransızına… Hepsinin ayrı bir disiplin anlayışı vardı; menajerlerinden, o sanatçılardan, hepsinden bir şey öğrendim. Bu da iş yönetimimi daha güçlü hale getirdi. Bugünlere geldim.

 

 

SANATÇI DANIŞMANLIĞI DA VERİYORUM

 

Bu sektörde bu işi yaparken sektörün içerisinde başka  şartlar da oluşturdum kendime. Mesela sadece güvenlik hizmeti vermedim, sanatçı danışmanlığı da vermeye başladım, operasyon yönetimi vermeye başladım. Hem yabancı hem Türk organizasyon şeması çizmeye, planlamaya başladık. Tanıtım organizasyonları, konserler, büyük spor organizasyonlarını planlıyoruz aynı zamanda. En küçük organizasyondan tutun da yüz bin kişilik, 1 milyon kişilik organizasyonların yönetimini de yapıyoruz. Cumhurbaşkanlığı organizasyonu da yönetebiliriz. Ben 13 tane cumhurbaşkanlığı organizasyonu yaptım.

Madonna’nın Almanya’da ya da Fransa’da yaptığı konser ile Türkiye’de yaptığı konser farklıdır. Sahne aynı olabilir ama hiyerarşi, yönetim farklıdır. Her ülkede psikoloji, kanunlar ve insanların yönetimi farklıdır buna göre planlamak lazım. En son Formula 1’de çalıştık, onun yönetiminde ve planlamasında yer aldık. Ben orada direktör yardımcılığı yaptım.

Dünya çapında sanatçılarla çalışmışsınız ama medyada sadece Tarkan süreci varmış gibi görünüyor. Siz geri planda mı kalmayı tercih ettiniz?

Tarkan’ın sürecinden önce benim yaklaşık 12 yıllık bir kariyerim vardı. Tarkan’dan önce Madonna’dan, Michael Jackson’a, Ricky Martin’e, Tina Turner’ePek çok ünlü ile çalışmıştım. Referanslarım çok güçlüydü yani. Tarkan süreci başlamadan ortam ve atmosfer oluştu, şans oluştu. Teklif onlardan geldi ve başladık.

 

TARKAN’IN İLK SÖZÜ,” SENİN DE GÖZLERİN BENİM GİBİ YEŞİL”

 

 

 

Ne dediler?

Pepsi’nin bir organizasyonu vardı, yatta hayranları ile bir araya geleceği bir organizasyon düzenlenmişti. O sırada ben de oradaydım.  Menajeri uygar bey de beni tanıyordu, o gece orada bulunmamı istediler ben de kabul ettim. Tarkan’la tanıştım ve ilk sözü, “senin de gözlerin benim gibi yeşilmiş” oldu.

O gün güzel bir iş çıkardık ancak bir günde görüp hemen değerlendirilecek bir durum değil bu. Cumartesi gecesiydi hiç unutmuyorum Pazar sabah onları bıraktım, Pazar günü de Muazzer Ersoy’un Çorlu’da konseri vardı, onu götürdüm.  Pazartesi de Hülya Avşar’ın programında aktivitesini yaptık.

Salı günü oldu…

 

TARKAN’IN MENAJERİ UYGAR BEY;” HEMEN BİZE GELİYORSUN VE SÖZLEŞME YAPIYORUZ”

 

O dönem Show Haberi Reha Muhtar sunuyordu, haberin ardından magazin turu yayınlamıyordu. Salı günkü magazin turunda çıkan magazin haberlerinde sanatçıların yanında peş peşe benim görüntüm vardı. Show TV’nin sahibi olsanız bu kadar denk getirme şansı olmaz. Bülten bitti aradan 10 dakika geçti geçmedi baktım Tarkan’ın menajeri Uygar Bey arıyor. “Senin ikizin mi var” dedi önce “Magazin bültenlerde her yerde sen varsın” dedi. Ardından da “Hemen bize geliyorsun ve sözleşme yapıyoruz” dedi. Konuşalım falan yok…

Öyle aşladık…  Bir sene alışma evresi oldu, karşılıklı zorlandığımız amanlar oldu ama sonra rahatladım. Onu daha iyi anlamaya ve kontrol etmeye başladım. 14 sene çalıştık, yurt içi yurt dışı gittik geldik çok güzel konserler yaptık. Çok güzel anılarımız oldu.

Neden ayrıldınız?

14 sene sonra biraz yoruldum. Ben artık bire bir değil farklı çalışmak istiyordum. Bu da ona uygun değildi bizden başka arkadaşlar verdik yanına. Ben ondan sonra kendi yolumu çizdim.

14 sene Tarkan dışında kimseyle çalışmadınız mı?

 

Çalıştım, o 14 sene ben yurt dışından gelen sanatçılara aktif olarak hizmet vermeye devam ettim. Sadece onun dibinde durmadım, ekibim vardı boş kaldığım günlerde gelen sanatçılara hizmet verdim. Kylie Minogue, Enrique Iglesias, Ricky Martin, Shakira, Metallica gibi bir çok sanatçı geldi. Bazılarına gidemedim ekibimi gönderdim bazılarına ben gittim, zaman sınırım yoktu gittim. Bir yandan da Tarkan’ı kontrol etim.

Ekibim diyorsunuz bir ofisiniz mi var?

Tarkan’ın yanına geçtiğimde ferdi olarak devam ederken bir ekip kurayım biraz da para kazanayım dedim. 2001’de Legend Security diye bir şirket kurdum.

Bu işte hiç unutamadığınız anılarınız vardır.

Gülümsüyor… Aslında o kadar çok ki… Tarkan’la kaybolma hikayemiz var, onu anlatayım. 2003 yılı gibiydi.  Bayram tatili için; Tarkan, kız arkadaşı, ben ve şoför Kazdağları’na gittik. O dönem kaz dağlarını da patlatan Tarkan oldu. Doğa ile iç içe olağanüstü bir yerdi, telefonlar çekmiyor, televizyonlar yok. Tamamen doğa ile başbaşasınız.  Birkaç gün kaldık orada. Tarkan doğayı çok sever, keşif yapmak istedi. Araba ile biraz turladıktan sonra ormana girdik. Biraz yürümek istedik. Derken hava kararmaya başladı geri dönelim dedik ama yolu bulamıyoruz bu sefer. Hepimiz panikledik tabi, bir o tarafa, bir bu tarafa, bir sağa bir sola gidiyoruz ama yolu bulmak ne mümkün. Bu arada karanlık iyice bastırdı. Telefonlar çekmiyor, yardım isteme şansımız yok. Allah’ın dağındayız… Tilki var, domuz var, ayı var… (Gülüyor…) Neyse ki başımıza bir şey gelmeden yolu bulduk sonunda.

 

 

Bir de Kylie Minogue hikayesi var, o da komikti aslında. Kylie Minogue Türkiye’ye geldi, karşıladık, oteline yerleştirdik. Ekibi,” Akşam prova var o zaman gelirsiniz tekrar, şimdi beklemenize gerek yok” dedi bizi göndermek istedi ama içime sinmedi çıktık dışarıda beklemeyi tercih ettik biz de. Aradan 10- 15 dakika geçti – geçmedi bir baktık ki Kylie Minogue annesi ile beraber çıktı ve taksiye bindi. Yanında koruma yok, menajeri yok, son derece sıradan giyinmiş… Hal böyle olunca biz de tereddütte kaldık acaba çıkan Kylie Minogue mu yoksa ona benzeyen başka bir kadın mi diye. İşi yine şansa bırakmayalım dedik ve onları takip etmeye karar verdik. Ortaköy’de indiler, dolaştılar, alışveriş yaptılar… Ancak biz bu arada hala tereddütteyiz acaba doğru kişiyi mi takip ediyoruz diye çünkü hiç kimse tanımadı. En azından bir kişi gelir, fotoğraf çektirmek ister diye düşünürken oturdukları kefede yanlarına biri yanaştı, bir şeyler sordu ve sohbetten sonra havaya zıplayıp fotoğraf çektirince biz doğru kişiyi takip ettiğimizi anladık.  Yanlarına gittik sonra birlikte otele döndük tekrar.

 

 

Elon Musk gelse dese ki,” Levent Ağaoğlu benimle beraber Mars’a geliyorsun” cevabınız ne olur?

Giderim. Tereddütsüz giderim çünkü hayatınızda olmayacak bir teklif nasıl bu. Geri çevireyim ya da biraz düşüneyim denmez bu teklife. Giderim kesinlikle, başka bir hayat başka bir bakış açsısı…

Arada bir gelmek var mı bu teklifte?

Hadi var diyelim o kadar da insafsız olmayalım.

Oradaki enerjiyi, atmosferi çevremdeki insanlara anlatmak isterim. Korkarım ama yine de gitmek isterim. Uzayı severim.

Biraz gençlere mesaj verelim mi?

Verelim…

 

BEN KIRTASİYEDE DE ÇALIŞTIM, MOBİLYACIDA DA ÇALIŞTIM OTO TAMİRCİSİNDE DE ÇALIŞTIM.

 

Benim gördüğüm, okuduğum ve anlattığınızdan anladığım kadarı ile biraz hayallerinizle yol çizen ve bunun için uğraşan bir adamsınız. Bu anlamda gençlere ne tavsiye edersiniz? Gençleri ben biraz dijital dünyanın içinde bu kutulara hapsolmuş gibi görüyorum. Özetle iyi bir şey yapmak için bu çocukların ne yapması lazım?

Ben biraz şanslıyım çünkü benim dönemimde sosyal medya yoktu biz sürekli iç içe, aktiftik. Sokaklarda büyüdük. Oynuyorduk, eğleniyorduk, üretiyorduk, koşuyorduk, spor yapıyorduk. Bizde bir adet vardı yazın okulla kapandığında 3 aylık okul tatilinde babam bizi biraz tatile götürüp daha sonra işe sokardı. Ben kırtasiyede de çalıştım, mobilyacıda da çalıştım oto tamircisinde de çalıştım. Ustaya teslim eder “Eti senin kemiği benim derlerdi. Bu çok kıymetli bir cümle… Bu cümleyi söylediğin zaman sen oradaki ustanı, patronunu bir baba gibi görüyorsun ve o saygı ile o özgüvenle yetişiyorsun. Şimdiki dönem gençleri hızlı hareket eden bir çarkın içerisindeler, çok kıymetli bir meslek yarın bir bakıyorsunuz çok kıymetsiz bir meslek olabiliyor. Bu nedenle gençler ne yapacağını da şaşıyor. 4 sene üniversite okuyor, turizmci oluyorsunuz bakmışsınız turizm bitmiş, taksiciliğe başlıyorsunuz. İkinci bir alternatifimiz yok.

 

BİZ GELECEK KORKUSU İLE YETİŞMEDİK. PANDEMİNDEN DOLAYI PARA KAYBETSEM, İŞİMİ KAYBETSEM TAKSİCİLİK YA DA ŞOFÖRLÜK YAPARIM. HİÇ UTANMAM.

 

Bizim dönemimizde altın bilezik diye bir şey vardı. Edindiğin mesleğin adıydı bu. Değerliydi yani. O bileziği takar ama gelecek korkusu yaşamazdık. Biz gelecek korkusu ile yetişmedik. Ben bu meslekten para kazanmasam, pandeminden dolayı para kaybetsem, işimi kaybetsem taksicilik yaparım ya da şoförlük yaparım. Hiç utanmam,  ama insanlar öyle bir duruma geldi ki kendi meslekleri hariç başka meslekler sanki kıymetli değilmiş gibi geliyor onlara.

Gençler ayrıca tek çizgide hareket edemiyorlar. Bizim dönemimizde bir meslek yaparken tek çizgide hareket etmemiz istenirdi. Hayatında bir meslek olsun o mesleğe adapte ol. Bizde gençlerde bu yok. Bir işe giriyor bakıyor maaşı düşük vazgeçiyor. Başka bir şeye gidiyor.

 

GENÇLER SÜREKLİ BİR GELECEK KORKUSU SÜREKLİ BİR PANİKATAK İÇİNDELER. NE YAPACAKLARINI ŞAŞIRIYORLAR, OYSAKİ ODAKLANMALARI LAZIM, HİÇBİR FOKUSLARI YOK.

 

Bizim dönemimizde hem okur dem he çalışırdık. Şimdi bakıyorum gençlere bir branş kazanıyorlar üniversitede ama aynı zamanda çalışmıyor bu branşla alakalı. Üniversite bitene kadar bekliyorlar. Üniversite bittikten sonra size geliyor diyor ki ‘ben üniversite mezunuyum bu rakamı isterim.” İlk konuştuğu ş para oluyor ama tecrübe yok. Sürekli bir gelecek korkusu sürekli bir panikatak içindeler. Ne yapacaklarını şaşırıyorlar oysaki odaklanmaları lazım, hiçbir fokusları yok. Hep bir korkuları var. Bu işi kaybedersem ne yaparım? Bu parayı kaybedersem ne yaparım? Bu ayı geçirdim gelecek ay ne yaparım? Bunu yenmeleri lazım, bu da iyi bir motivasyonla olabilir. Ben de oğlumu yetiştiriyorum ama bu şekilde değil. En önemli kısım bence anne, baba ve eğitmen… Aileler okusun sonra çalışır zaten diyorlar. Hayır, okurken de çalışsın çocuk.  Çocukken biz pazarlara gidip milletin torbalarını taşıyıp para kazanırdık. Limon sattığımı biliyorum. Annem gönderirdi beni özellikle. Maddi durumumuz iyi olmasına rağmen bu yapardık. Bu çocuğun özgüveni açsından doğru bir hareket.

 

NE OLACAK BENİM HALİM DİYE DERTLENİYORLAR. ELİN, AYAĞIN SAĞLAMSA, NEFES DE ALIYORSAN HALİNDE BİR ŞEY YOK.

 

Küsmeyecekler! Başarısız olsalar da vazgeçmeyecekler, yeniden deneyecekler. Ben battım faz edelim. Korkmuyorum, batabilirim. Hemen başka bir mesleğe atlarım. Gençler böyle değil bir işi kaybettiğinde karalar bağlayıp depresyona girip benim halim ne olacak diye dertleniyorlar.  Elin ayağın sağlamsa, nefes de alıyorsan halinde bir şey yok.

Siz girişimcilerden kimi başarılı buluyorsunuz?

 Çok örnek var ama özellikle Nusret’i çok başarılı buluyorum. Geçmişten bugüne önemli bir başarı hikayesi. Sevmeyeni de çok ama ben seviyorum ve taktir ediyorum. Yapmış adam, başarmış kimse kusura bakmasın.

 Devamı yarın...

  YORUMLAR

0 Yorum YORUM YAP
Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
YUKARI